Hanımeli
Hanımeli
“Kaybetmiş bir adamın, yıllarını acıdan öyküsü yazmak belki en çok yazanı acıtmıştır.”
Bu öyküyü nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Bir gün yolda yürürken her yerde hanımeli bulunan bir bahçe gördüm. Sessizce çiçeklerin fotoğraf çekerken, çiçeklerin arasında beni yaşlı bir bey gördü. Yanına gittim. Biraz sohbet ederken “neden sadece hanımeli” olduğunu sordum. O da olayları tek tek anlattı. Daha sonra ona “bu durumu öykü olarak yazabilir miyim?” dedim. Beni hiç kırmadı, kabul etti. Kaybetmiş bir adamın, yıllarını acıdan öyküsü yazmak belki en çok yazanı acıtmıştır
Bu öykü yaşanmış bir sevgiden esinlenmiştir.
Kentim karanlık idi. Gün çökünce ay çıkıyor. Yalnızlık doğuyor. Ben, yıllardır karanlıkta yaşadım. Odamın duvarına vuran ay ışığı ile yaşamıma sahip çıktım. Aydınlığın rengini bilmiyordum. Aydınlık nedir? O ak ile sarı renk nedir? Bütün yeryüzüm karanlık idi. Nasıl o günü unutabilirim ki! O geldi. Mektubuna baktığımda aydınlık doğdu. Önce o nedir diye baktım. Yaşama gözlerini açan bir kedi yavrusu gibi baktım. Mektubunu okudum, okudum, okudum.
Gözlerim, bu aydınlığa dayanamadı. Gözlerimi kapattım.
Gece saat 23.30
Geceyi bekledim. Karanlığın içinde tekrar doğar mı diye. Sessizce bekledim. Doğdu. Aydınlık çıktı. Sadece ak ile sarı bir renkte idi. O kadar aydınlık ki gözlerimden yaş gelmesi an ve andı.
Sesini duymadım. Görmedim bile. Sadece varlığını biliyordum. Onun mektubuna sevgi ile yanıt yazdım. Aydınlık geleceğe buğday tanesi gibi kıymetle baktım.
Karanlığın içinden mektubunu açtım. Ak bir yüz çıktı. Kırmızı bir elbise ile bana bakıyordu. Birkaç dakika baka kaldım. Sadece baktım.
Yarın. Saat 12.30
“çığ düşer gönülle. Yürekler buz gibi. Aydınlık geleceğe ısıtır yüreği”
O, benim bu yeryüzünde tanık olduğum en güzel olay idi. Beni, ev numarasından aradı. Saatlerce konuşmayı hayal ediyor idim.
Karanlık idi. Bekledim. Önce ses çıktı. Telefonu açtım. Sonra bir ses ile ışık çıktı. Önce gönlüm sonra odam aydınlandı.
Saat 01.28
Bir gece idi. Yine O geldi. Bir ışık ile aydınlattı her yeri. Tanışmak istedim. Konuştum, çok konuştum. Zaman öyle hızlı geçti ki anlamadım.
” Yeryüzüm karanlık idi. O aydınlattı bu kenti esenlik yağmurlarını “
Sesi o kadar huzurlu geliyordu ki. kendimi yaylaya çıkan kuş gibi hissettim. Mutluluğu ile huzuru hiç bu kadar yakın tatmamıştım.
Bir gün öleceğim! Ölmeden önce onunla tanışmak istedim. Bir yer seçtik. Mutlu idim. Huzurlu idim. Karanlık yaşamımda beni o aydınlatmıştı.
Olmadı. İyi bir gelecek için gitmek zorunda kaldı. Bir daha o aydınlığım ile konuşamadım. Beni güzel hatırlar umarım. Bana gönderdiği yıllanmış fotoğraflarını sakladım. Zaman, yılların sararmışlığına teslim olan mektubunu, saklayan adamı ağlatmıştı. Belki rahatsız olur diye fotoğraflarını yok etmek zorunda kaldım.
o gün
Onun Sevdiği bir çiçek vardı. Adı Hanımeli idi. Onu çok seviyordu. Onun sevdiği çiçeği bahçemin her yerine ektim. Tohumlarını sakladım.
Aradan çok yaş geçti
Onun sevdiği çiçeği yatağımın baş ucuna koyacak kadar sevdim. Uyuduğumda ona iyi geceler diliyorum. Uyandığımda ona günaydın. En güzeli ise uyanmak aşamasında olduğumda, kokusunu koklayarak uyanıyorum. Hasta olduğumda yanı başımda olduğunu görüyorum. Mutlu olduğumda onu görüp daha çok mutlu oluyorum. Ağladığımda, üzgün olduğumda hanımeli’m beni görmesin diye odama girmiyorum. Sevginin en saf haliyle sevdim. Biliyorum, bir gün gelecek. Onu o kadar çok severken bir başkasına nasıl sevebilirim. Yıllar oldu. Mevsimim her yıl yeni yaşımı eklerken ondan ne bir haber, ne de bir ses duyuyorum. Benim İnancım tam. Bekliyorum, biliyorum, özlüyorum. Gelecek biliyorum. Umarım beni güzel hatırlar. Ben onu her zaman güzel hatırladım.
Hanımeli, Esenlikler.
Merhabalar, ben İnanç Akyazı. Karadeniz Teknik, Atatürk, Trabzon ve İstanbul üniversitesinde okumaktayım. Felsefe, edebiyat , teknik-bilim pazarlama, reklamcılık ve sanat ile uğraşmaktayım.